Hekimden çok hemşire ihtiyacı var

Türkiye’deki hekimlerin yüzde 50’sinden biraz fazlası uzman; yaklaşık yüzde 20’si uzman olmaya çalışan asistan; yüzde 30’u da pratisyen hekim. “Organization for Economic Cooperation and Development”e göre Türkiye, kendisinden beklenen hekim sayısına sahip, fakat sağlık çalışanı bakımından çok zayıf

2006 yılında Türkiye’de bin nüfusta 1.6 olan hekim yoğunluğu diğer Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı [Organization for Economic Cooperation and Development (OECD)] ülkelerinden düşük oldu. Türkiye’de hekim yoğunluğu 2006 yılında OECD’nin yarısı civarındaydı. Türkiye’deki hekimlerin yüzde 50’sinden biraz fazlasının uzman olup, yaklaşık yüzde 20’sinin de uzman olmaya çalışan asistan olduğu ve sadece yüzde 30’unun pratisyen hekim olduğu belirtildi. OECD raporuna göre Türkiye, kendisinden beklenen hekim sayısına sahip, fakat sağlık çalışanı sayısı bakımından yetersiz bulundu.

Türkiye’deki hemşire yoğunluğu 2006 yılında diğer OECD ülkelerinden daha düşük, OECD ortalamasının yalnızca beşte biri olarak ölçüldü. Yine 2006 yılında Türkiye’nin OECD bölgesinde en düşük hemşire-hekim oranına sahip olduğu, OECD ortalamasının 3.1 iken Türkiye’nin 1.4 olduğu belirtildi.

Hemşire eğitimine ilişkin plan da yok
Raporda, hemşire eğitimi konusunda mevcut durumu iyileştirmeye yönelik bir plan bulunmadığı vurgulandı. Kamu için bir hemşire yetiştirmenin hekim yetiştirmekten daha az zaman ve maliyet gerektirdiği belirtildi. Hemşirelerin eğitim oranı ve klinik rolü genişletilerek ek hemşireler yetiştirilmesi önerildi.

“Türkiye henüz OECD ülkelerini yakalamamış olsa bile Türkiye’deki hem hekim hem hemşire yoğunluğu son 15 yıl içinde OECD ortalamasının 2 katından hızlı bir artış göstermiştir” denilen raporda yer verilen tespitler şöyle:

“Hemşire yoğunluğu, hekim yoğunluğundan daha yavaş artmaktadır ve hemşirelerin hekimlere oranı son 15 yıl içinde bir miktar düşmüştür. Diğer OECD ülkelerindeki dağılıma bakıldığında ve hemşire yetiştirmenin hekim yetiştirmekten daha az maliyetli olduğu dikkate alındığında Türkiye’de hemşire sayısı hekim sayısından daha hızlı artsaydı bu durum klinik ve ekonomik olarak daha anlamlı olabilirdi.”

Sağlık harcamaları OECD’nin 3/2 oranında
Türkiye’de kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) ve kişi başına düşen sağlık harcamalarında uzun süreli bir artış olduğu belirtildi. Buna karşın 2005 yılında OECD bölgesinde Türkiye’nin hem kişi başı en düşük GSYİH’ye (10.771 dolar) ve hem de kişi başı en düşük sağlık harcamasına (609 dolar) sahip olduğu kaydedildi.

Türkiye’de GSYİH sağlık harcamaları içindeki payının 2006 yılında OECD ortalamasının üçte ikisine yaklaşarak yüzde 2.2 olduğu belirtildi. Fakat GSYİH’nin sağlık harcamalarındaki payı 2006 yılında 2001’dekiyle aynı oldu.

Kamu sağlık harcamalarının, 2003’ten önce sağlığa yapılan toplam harcamadan daha hızlı bir artış gösterdiği kaydedildi. 2006’da kamunun toplam sağlık harcamaları içindeki payı yüzde 72’ye ulaşarak, yüzde 73 olan OECD ortalamasının hemen altında yer aldı.

OECD raporunda, “Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)’nın başlatıldığı 2003-2004 yıllarında bu yana sağlığa yapılan kamu harcamalarının artış oranının sağlığa yapılan toplam harcamanın artış oranına benzer olması ve her ikisinin de GSYİH’nin büyüme hızından çok daha az olması dikkat çekicidir.” denildi.

Zenginler cepten harcama yapıyor
Cepten yapılan sağlık harcamasının göreli yoksullaştırıcı etkilerinin düşük olduğu, fakat yüksek gelirli haneler üzerindeki yükün giderek arttığı vurgulandı. Buna göre en zengin yüzde 20’lik grup, en yoksul yüzde 20’lik gruba göre 10 kat daha fazla harcama yapıyor. Sağlık harcaması bakımından zenginlerin yoksullara oranla 16 kat daha fazla harcama yaptığı belirtildi. Genel olarak yoksullar tüketimlerinin yüzde 1.3’ünü sağlığa harcarken, zenginlerin ise tüketimlerinin yüzde 2.6’sını harcadığı kaydedildi. Bu durum zenginlerin özel sektöre önemli meblağlar harcadığı, yoksulların da özel sağlık hizmeti almaya güçleri yetmediği için ihtiyaç duydukları hizmeti alamadıkları şeklinde yorumlandı.

Raporda, cepten harcama payının düşük olduğu ve bunun zenginler tarafından gerçekleştirildiği anlatıldı.

Türkiye’nin gelir düzeyi düşük
OECD verilerine göre, Türkiye’de ortalama ömür son 45 yıldır yükseldi. Hatta bu sürenin OECD ortalamasına yaklaştığı belirtildi. Ortalama ömrün 1960 yılında OECD ortalamasının yüzde 71’i oranında olduğu belirtilirken 2006 yılında bu oranın yüzde 91 olduğu ve yaşam süresinin 72 yaşa kadar yükseldiği açıklandı. 2006 küresel verilere bakıldığında Türkiye’de ortalama yaşam süresi benzer sağlık harcaması düzeyine sahip ülkelerin ortalamasına yakın dururken, gelir düzeyi bakımından ortalamanın biraz altında kaldı.

Anne ve bebek ölüm oranları yüksek
Türkiye, bebek ölüm hızı son 35 yıldır ciddi düşüş göstererek, hem OECD ortalamasına hem de Meksika, Portekiz gibi ülkelerin oranlarına yaklaştı. Türkiye’de her 100 canlı doğumda 22.6 olarak gerçekleşen bebek ölümleri 2006 yılında OECD bölgesinde bildirilen en yüksek oran oldu. Bu oran, OECD ortalamasının 4 katından daha fazla olarak anlaşılıyordu. Buna karşın Türkiye’deki bebek ölüm hızının 2007 yılında düşerek 21.7’ye indiği bildirildi.

Yine aynı şekilde anne ölüm oranı da 1973-2007 yılları arasında hızla düşerek (10 misli kadar) OECD ortalamasına yaklaştı. Anne ölümlerinin Türkiye’de 2006 yılında OECD ortalamasının yaklaşık 2.5 katı oranında olduğu belirtildi.

Anne ölüm oranlarının Türkiye’nin gelir ve sağlık harcaması düzeyine sahip bir ülkeden beklenen seviyenin biraz yukarısında olduğu kaydedildi.

Öneriler neler?
OECD, Türkiye’ye şu önerilerde bulundu:
* Sağlık hizmetleri alanındaki toplam kamu harcamaları üzerinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından sıkı bir üst limit uygulanmalı,
*Katkı payı uygulaması devam etmeli,
* İlaçta daha fazla indirim yapılmalı ve akılcı ilaç reçeteleme hayata geçirilmeli,
* İhtiyaç duyulan hekim sayısı artışının sağlanmasının ardından orta ve uzun vadede hekimlik mesleğine giriş kontrol altında tutulmalı,
* Önümüzdeki 5 yılda SDP uygulaması devam etmeli. Bu kapsamda, aile hekimliği yaygınlaştırılmalı, hastane ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin satın alımı işleri SGK’ya devredilmeli, performans sistemi reformize edilmeli, uygun yönetim kapasitesine sahip hastanelere özerklik verilmeli, hemşire sayısı ve görevleri arttırılmalı,
*Hizmete erişimdeki coğrafi hakkaniyet iyileştirilmeli.Fatma Ergüzeloğlu


1 yorum

Teşekkürler

Sevgili meslektaşlarım, bu çalışmanın içinde ben de bulundum. Çalışmayla ilgili daha detaylı bilgi ve çalışma raporuna ulaşmak isteyen meslektaşlarımıza yardımcı olabilirim.

20.03.2009 - Hakan Oğuz Arı

Konular